Kuşadası

Turkey / Aydin / Kusadasi /
 ilçe, ikinci seviye idaresi, sırf sınırlar

Aydın’ın batı kesiminde yer alan ilçe topraklarının kuzeydoğusunu Durmuş Dağı’nın batı uzantısı, güneyini ise Dilek Dağı da denilen Samsun Dağı engebelendirmektedir. Aydın Dağları’nın batı uzantısı durumundaki Samsun Dağı, ilçenin güneybatısında Dilek Yarımadası’nı oluşturarak Sisam (Samos) Adası’na geçmektedir. Kuşadası'nın güney kesimindeki kıyıların ardından da ovalık bir alan uzanmaktadır.
İlçe ekonomisi turizm ve tarıma dayanmaktadır. Güney kıyıları doğal kumsallarla kaplı oluşundan ötürü buraya turizm yönünden çeşitli yatırımlar yapılmıştır. Tatil köyleri, oteller, moteller ve pansiyonlar bunların başında gelmektedir. Ancak bu yoğun yapılaşma doğal ve tarihi çevrenin tahribine de yol açmıştır. Kuşadası eskiden sebzecilik ve meyvacılıkla geçimini sağlarken, bu alanların turistik tesis yapımına yönelmesiyle bitkisel üretim gerilemiştir. Bununla beraber zeytin, buğday, mısır, incir, turunçgiller ve arpa yetiştirilmektedir. Son yıllarda şeftali üreticiliğinde artış görülmüş, az da olsa üzüm, yerfıstığı, baklagiller ve pamuk da yetiştirilmektedir. Kuşadası'nın çevresinde maden suları bulunmaktadır. Ayrıca ilçede zımpara taşı yatakları da vardır.
Yörenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, Kuşadası ve çevresinin geçmiş yüzyıllarda antik kentlerin bir araya topladığı da bilinmektedir. Burada yapılan araştırmalar yöredeki yerleşmenin MÖ. 300-20 yıllarında, Helenistik çağda en üst düzeye ulaştığını işaret etmiştir. Aynı zamanda Ephesos'un bir limanı olan Neapolis burada bulunmaktadır. MÖ. 5. yüzyılda Perslerin, MÖ. 448 yılında Atina'nın ve daha sonra da Makedonya ile Seleukosların egemenliğine giren yöre, MÖ. 64 yılında Roma'ya bağlanmıştır. Buradaki Güvercin Adası olarak isimlendirilen ada Bizans'ın bir ileri karakolu durumuna gelmiştir. Kuşadası 1413 yılında Osmanlı topraklarına katılmış ve askeri bir üs olarak kullanılmıştır. 19. yüzyılın sonlarında Aydın Vilayeti’nin İzmir Sancağı’na bağlı bir kaza merkezi konumundaydı. Kurtuluş Savaşı sırasında İtalyan ve Yunan işgalinde kalmış, Cumhuriyetin ilanından sonra İzmir iline bağlı bir ilçe merkezi iken, 1954 yılında Aydın'a bağlanmıştır.
Orta Çağda Kuşadası Venedik ve Cenevizliler zamanında geçmişteki parlak günlerini yeniden yaşamış ve Osmanlı döneminde de önemini korumuştur. Osmanlı döneminde yerleşim öncelikle sur çevresinde başlamış, daha sonra buraları Cami-i Kebir ve Dağ Mahalleleri ismini almıştır. Yerleşim alanının genişlemesiyle nüfus artmıştır.

www.kusadasi.gov.tr/ www.kusadasi.bel.tr/
Nearby cities:
Koordinatlar (Enlem ve Boylam):   37°47'49"N   27°15'30"E

Yorumlar

  • güzel türkiyem
  • Kurşunlu Manastırı, ülkemizin geniş tarih ve kültür yelpazesinde, dilek yarımadası üzerinde deniz seviyesinden ortalama 900 metre yükseklikte Kuşadasının Davutlar ilçesi sınırları içinde, Kuzeyinde efes (30 Km.) Batısında Prien( 3 Km ) altında Davutlar , Orman içinde gizliliğini koruyan bir manastır. Bütün görkemiyle bir ibadet okulu sanki, zamanın acımasız şartlarına yapısındaki sağlamlık katkısı malzeme olan kurşun ile desteklenmiş ve zamanımıza kadar ayakta kalması ve insan oğlunun acımasız tahrip etme gücüne rağmen dayanmış, önünden akan büyük su kaynağıda içilemiyecek kadar soğuk ve Davutlar'ın su kaynağı durumunda. Kuşadası Turizm Müdürlüğünün ve Davutlan Belediyesinin ortaklaşa yaptıkları yerel araştırma ve incelemeye göre Manastırın içinde büyük bir klise, bir küçük klise (şapel) tahrip olmuş freskler barınma odaları mutfak kiler vs. T.C. tarih ve kültür varlıklarını koruma bakanlığınca koruma altına alınmış olup tesçil edilmiştir. Manastırın yapısı itibariyle, Efesteki Meryem Ana şapelinin karakteristik yapısı ve özelliği aynıdır, aynı yapı özelliğinin St.. Jean Kilisesi Selçuk ile de uyumlu ve aynı özellikteki yapısal tarzı yani aynı yapı tekniğiyle yapılmış olması tesadüflerle bağdaşamaz, Efes Metropoline 30 Km. uzaklığı olan bu manastırın bölge itibariyle Milet,Didim, Prien - Efes liman şehirleri arasındaki yakınlıklarıda bölgenin çarpıcı özelliği herbirinin birer liman şehirleri olması bir özelliktir. İncilde sık sık adı geçen EFES'in Hristiyan inançlarına göre çok önemli olduğu ve Hz. Meryem'in İsa'dan sonra buralara bölge itibariyle geldiği açıklanmakta olup havari St. Jean'ında Selçuk'ta (EFES) inşa ettirdiği bu günki basilikum yani kilise kesin bir kanıt olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. İsa'dan sonra Hz. Meryem'in Kudüs'ü terketmesi, havariler ile birlikte kuzeye Anadoluya geldiğinin birçok kanıtıda bugün Türkiye'nin 7 bölgesinde görünen ve bilinen, kimi Meryem adına kimi İsa adına kimide Hristiyanlık adına yapılmış kiliseler ve manastırlar vardır. Hz. Meryem'in Kudüsten ayrıldıktan yani kaçtıktan sonra, putperestlerin saldırılarından kurtulmak ve gizlenmek ve izlerini kaybettirmek amacı ile Anadolu'nun değişik bölgelerine yapılan bu hicret havariler tarafından bilinçli olarak gizli tutulmuş ve düşünülmüş ve gittikleri her yerde tek tanrı inancını yaymak için çaba sarfedilmiştir. Dikkat edilirse hep doğanın koynunda hakim tepeler ve yamaçlar üzerinde savunma düzenine açık yerlerde inşa edilmiştir, aynı Kurşunlu Manastırının konumu gibi, İncil'de ve Kur'an'da Meryem'in İsa'yı dağda bilinmeyen gözden uzak bir yerde dünyaya getirdiği açıklanmaktadır. Önünden sular akan bir yer (Biz Meryem'i, ve oğlunu aziz kıldık, onları Tur dağında önünde sular akan bir yere yerleştirdik.) Kur-an suresi, insanların su kaynakları etrafında yerleşik yaşamış olmaları tesadüf değildir. İnsanın yaradılış itibariyle dağlara dikey olarak çıkmasıda zordur.hep (tur) atarak çıkılır olması da tesadüf değildir. Şimdi bu Kurşunlu Manastırının (Virgin Mary) anne meryemin Efes'e gelmeden evvel gizli yaşadığı son mekan olduğunu ve buradan İncil felsefesinin st. jean tarafından efeste(incilin tanıtımı) yayılmasından sonra bülbül dağında Hz meryem için yapılan özel şapelde alenen yaşadığı ve Hristiyanlık inancının havarilerle tebliğinin gerçekleştiği görülmektedir.* Bu bir evrensel kadın imajıdır ve herkezi ilgilendirmektedir.